Poseidon Yunan Tanrısı
Mesaj Sayısı : 53 Altın : 66 Kayıt tarihi : 16/06/11 Yaş : 29
Kişi sayfası RP Seviyesi: (95/100)
| Konu: Değişen Hayatlar | Changing Lives | Bölüm 1 | Aradaki Bağ Paz Haz. 19, 2011 1:33 pm | |
| Değişen Hayatlar / Changing LivesBölüm 1Aradaki Bağ Kapıyı açarak yeni bir hayata giriş yaptı. Evet, artık yeni hayat onun için vardı, O da yeni hayat için. Hava her zamankinden farklıydı. Güneş bugün tersten doğmuş, bulutlar ters yönde hareket ediyorlardı. Gözlerinin gördüğü her olgu onun beynini bulandırıyordu. Heyecandı bu. Evet, evet buna heyecan deniyordu. İçini kaynatan, elini ayağını birbirine dolandırana heyecan diyorlardı. Acaba neler olacaktı? Nasıl günler vardı önündeki bu hayatta? Merak! Hepsini merak ediyordu!
Odadaki birbiri yanında duran iki yataktan birinin başına kadar yürüdü ve elindeki valizi bırakıp yatağın üzerine oturdu. Ama o oturuş ona öyle zor gelmişti ki sanki başka birinin yatağına oturan yabancı bir çocuk gibi çekinmişti. Bu olayı atlatması uzun sürse de yeni hayatı keşfetmek herkes gibi ona da zevk veriyordu.
Ellerini yatağa dayayıp geriye doğru esnedi. Bu ona mutluluk veriyordu. Kafasını yeni keşfeden çocuk gibi durmadan sağa sola çeviriyor etrafa bakınıyordu. Alt dudağını ısırdığında içini bilmediği bir nedenden dolayı huzur kapladı. Boş boş etrafa bakınması kapının aralanmasıyla son buldu. Önce bavulun ucu gözüktü ve sonra sarışın bir oğlan içeri girdi. Belli ki karşısında birini bulmayı ummuyordu. Şaşırmış bir şekilde selam verdi. Mike ayağa kalkıp selamına karşılık verdi.
“Merhababen Mike.” Sarışın oğlan daha soğuk bir şekilde cevap verdi. “Ben de Draco.”
Draco’nun sarışınlığı güneş ışıklarıyla birleşince muhteşem oluyordu. Aynı bir fener gibi.
“Hangi yatağı istersin?” “Sen seçmişsin bile.” “Yok, sadece öylesine oturmuştum. Sen hangisini istiyorsan…” “Benim için fark etmez. Sen rahatını bozma. Zaten ben diğer yatağı seçecektim. Sağol yine de.”
Mike hafif şaşmışlıkla mutluluğu bir araya getirerek cevap verdi ve yatağına oturdu.
“İyi öyleyse.”
Bu arada Draco pencereden dışarıya bakıyordu. Sonbaharın taze havasını almak için balkonun kapısını açtı. Gerindi ve büyük bir oh çekti. Bu hareket Mike’ın dikkatini çekmişti elbette. Fakat Draco’nun komik göründüğünü belli etmemeliydi. Kırıcı olabilirdi. Mike bavulunu boşaltmaya başlamıştı. Ne kadar büyücü olursa olsun kendi işini kendi yapmayı çok severdi. Kendine ait olan dolaba eşyalarını özenle yerleştiriyordu. Draco içinden “Bu Mike çok tertipli ve titiz birine benziyor.” Diye geçirdi. Ve bunu dile de vurdu.
“Çok tertiplisin galiba?” “Evet. Yaptığım işe çok önem veririm.” “Hmm. Ben pek değilimdir de. Senin için sorun olmaz değil mi?” “Yok. Sorum olmaz. Alışkınımdır. Evdeyken de kardeşimin yayıntılarını toplardım.” “Çok sağol. Çok iyisin Mike.”
Mike’ın içi birden kelebeklenmeye başladı. Bilmediği bir duygu içini kemiriyordu. Gerçekten tanımı olmayan bir duyguydu bu. Ne yapsa içindeki kelebeklenmeyi durduramıyordu. Ta ki gözlerini Draco’dan çekesiye kadar. Yatağa oturdu ve gözlerini beş saniyeliğine yumdu. Kendine ancak gelebilmişti.
“Yardım etsem iyi olur.” “Sağol Mike.” “Bunları yanlış koymuşsun Draco. Badylerini üste koysan daha iyi olur. Düzenli görünür.” “Off. Hepsini baştan mı yapacağım?” “Baştan? Zaten başındasın dostum. Hadi hem ben sana yardımcı olurum.” “Çok sağol Mike.”
Mike kendi dolabı gibi Draco’nun dolabını da düzenlemişti. Draco sadece izlemekle yetinmişti. Çünkü Mike ondan hiçbir şeye elini sürmemesini istemişti. Draco bu konularda çok beceriksizdi.
Mike, Draco ‘nun eşyalarını yerleştirirken bir kitap gördü. Siyah ciltli ve keskin kenarlıydı. Üzerinde kırmızı, gri lekeler vardı. Gece mavisi bir renkle “Histoire Vampire” yazıyordu. Mike’ın Fransızcası iyi olmasa da okudu. Okumaya çalıştı: “Vampir Tarihi” Elindeki kitabı anında yatağın üstüne attı. Aklından geçen tek cümle “O bir vampir!” idi. Draco, mike’ın yaptığını gördü ve çıkıştı.
“Hey sen ne yapıyorsun?” “Se… sen vampirsin!” Draco sırıtarak cevap verdi. “Evet, n’olmuş ki. Merak etme seni yemem. Soyumuzun insanları yememe gibi bir alışkanlığı var. Bazen hayvan kanıyla besleniriz. O da bazen, özel günlerde.” “Ama be… ben büyücüyüm.” Derken eliyle komidinin üzerinde duran abajuru havalandırdı. Draco’nun gözleri faltaşı gibi olmuştu.
“Nee? Ama ben senle çok iyi anlaşacağımızı düşünmüştüm.” Dedi hayal kırıklığı içinde. “Ben de. Ya… Off… Ya, peki…” “Peki ne?...” diye sözünü kesti çaresizce. “Ya işte biz –ikimiz- yine de dost olabiliriz. Dost kalabiliriz Draco. Daha yeni tanışmış olabiliriz fakat ikimiz çok iyi anlaşacağız.” “Evet, Mike. Evet! Ne olursa olsun biz dost olabiliriz. Her şeye karşı durabiliriz.” “Sağol Draco. Hayatımda ilk kez senin yanında kendimi güvende hissediyorum.” “Ben dostum.”
…
Dostluk bağları birden kurulur ya da hiç kurulmaz. Ya var olur ya da yok. İşte Draco ve Mike arasındaki dostlukta aynen böyle olmuştu. Yıldırım düşmesi gibi aniden. Ezeli düşman iki ırkan evlatlarından olan Draco ve Mike çok iyi iki dosttu. Birbirlerini tamamlıyorlardı. İster bir elmanın yarısı deyin. İsterseniz biri birinin sağ kolu… Her kapı bu çiftin dostluğuna çıkıyordu.
O gece uzun uzun sohbet ettiler. Birbirlerini çok iyi tanıdılar. Aynı kırk yıllık dostlar gibi. Ama herkesin bir sırrı vardır. Draco’nun da Mike’ın da bir sırrı vardı. Ama bu sır onların hayatları demekti. Bu sır için yaşıyorlardı. İkisi de birbirine hiç bu sırdan bahsetmediler.
Gece sona ermişti. Yurtta sessizlik kol gezerken ikisi de dolap kapaklarını aralayıp geceliklerini çıkarttılar. Mike, yapısından dolayı çekinir bir şekilde üzerindekileri çıkarttı. Draco’ya ne kadar çok güvense de çekinmeden duramıyordu. Bu arada Draco yere düşen kıyafetleri topluyordu. Dolabı yine mahvetmişti. Kafasını Mike’a çevirdi ve suçlu bir çocuk gibi baktı. Mike ise sadece tebessümle önemli değil demek istedi. Mike şortunu ve t-shirt’ünü giyince çıkardıklarını katlamaya koyuldu. Bu arada Draco üzerindeki gömleği çıkartıyordu. Mike gündüz olduğu gibi birden heyecanlandı. İçinde kelebekler uçmaya başlamıştı. Birden yatağa oturdu ve gözleri hala Draco’nun üzerindeydi. Draco farkında değildi ve üstünü değiştirmişti. Fakat arkasındaki Mike resmen erimişti. Bu duyguyu gerçekten de tanımlayamıyordu. Bu … bu duygu…
Günler geçiyor hayatlar değişiyordu. Zaman her şeyi silip yeniden yazıyordu. Zevkler mi? Alışkanlıklar mı? Yaşayış tarzları mı? Hepsi ama hepsi zamanla değişiyordu.by HarryBuki | |
|