‘Plazmodyum insan kanında eşeysiz ürer’
Bayan T’nin sesi, tebeşirin tahtaya her dokunuşunda çıkardığı, boğuk çığlığı andıran sesi ile birleşti , ölü gözleri kendine çekti. Sıtma hastalığını ilgi ile dinleyen tek kişi, koyu kahverengi parlayan bakışları, sıranın altındaki PENTAGRAM’IN GÜNLÜĞÜ nü tutan, siyah tırnakları ve façalı elleriyle Lily Ann. Zil çalmasına son 10 dakika kala, çürük sıranın soğuk sandviç kokan altından telefonunu çıkardı, , siyaha çalan koyu kahverengi gözlerini dersten ayırarak, dudağındaki yaranın açılmasına neden olan bir dudak hareketiyle telefonunu kurcalamaya başladı. Jake G. Takma adı Gitchy, canice silgisini deşmekle uğraşıyordu. Bayan T. , rutubetli havayı akciğerlerine doldurduktan sonra tebeşiri bıraktı. Gözlerindeki, yerini boşluğa bırakmış öfke, sınıfta dolaştı. Zil sesinin kulakları doldurduğu an, kapıyı çarpıp gitti. Paydos. Beyni bulanmış bu zombilere 10. Sınıf Biyolojisi biraz fazla geliyordu heralde. Lily, kulaklığından çıkan yüksek sesi yayarak sınıftan çıktı. Ağır ağır eşyalarını çantasına tıkan Gitchy, gözlerini sıranın üstünde titreyen siyah telefona dikti.
Lily’nin telefonu.
Lily çoktan gitmişti, peşinden koşmak anlamsız olacaktı. Gitchy meraki ile yaptığı savaşta yenildi, mesajlara girdi. Son Mesaj Mary Ann’den:
Nyssia.
Önceki mesajlara bakmadı. Elleri mi uyuşmuştu? Büyük ihtimalle. Elleri üstünde gezen hayali karıncaların kanını son damlasına kadar emdiğini hissediyordu. Ürperti, pencesi açık sınıfın soğuk esintisiyle birleşerek, bedenini titretti. İçgüdüsel bir refleksle telefonu sıranın üstüne bıraktı. Çantasına döndüğü an bunu hisseden telefon, titredi. Müziği beyninde dolaşıp, tırmalıyordu.
-Lanet olası titreme artık !
Beynine çıkan kan, soğuk bir ürpertiye daha neden oldu. Kapının gıcırtısı, beynin tırmalaması gibi geldi. Beyninde karanlık bir odaya hapsoldu. Karabasan?
-KİMSİN SEN IŞIĞI KAPATAN ?
-Paydos zilini duymadın galiba, sen hala burada mısın ?
Damarlarından akan soğuk sıvıyı hissetti, kanı donmak üzereydi. Hademe, sorusuna cevap verilmemesine aldırmamışa benziyordu. Gitchy, anlamsız bir panikle çantasını omuzunun üstüne atıp, bir kaç sırayı devirerek sınıftan çıktı. 'Okuldan geç çıkanlardan' olmaz hiç istemezdi. Evet, okulunu sevmiyordu. Nedeni, 3. Sınıftan beri 'reddedilen' olması mı , yoksa Bay Gr. 'un onu sınıfta bırakma çabalarından mı, bilmiyordu ve bu sorunun beynini meşgul etmesine izin vermiyordu. Sırılsıklam olmuş sarı saçları ve koltukaltından gelen ölü bir koku, gereksiz terlediğine işaretti. Lily'nin telefonu pantalonunun cebinde titredi, canını yakarcasına. Cebinden hiddetle çıkartığı telefonu, kırılmasını veya istenmediğini anlayarak susmasını umarak yere fırlattı.
-Sus artık ! Suus !
Telefon sapasağlamdı, yerde titriyordu. Yeni bir mesaj daha. Gitchy, telefonun yanına kadar nasıl yürdüğünü anlayamadı; bacaklarını hissetmiyordu. Gözleri kararmıştı, yerde gördüğü tek şey, onu içine çekmek isteyen kara delik halini alan siyah ,titrek bir cisim. Bedeninin kontrolünü kaybetti, kontrolü dışında hareket eden eller, telefonu aldı.
Nyssia.
Nyssia.
Nyssssssssia.
...
..
.
Bu da neydi şimdi?
-Hey sen! Süslü çocuk, arkana bak.
Gitchy ne duyduğdan emin değildi, Arkasına dönüp bakamadan , sık adımlarla uzaklaştı. Üst dudağında biriken sıcak sıvıyı hissetti, burnu kanıyordu. Kana bulanmış elleri, son mesaja gitti.
-Lily Ann Chrysanthium..
----
Siyah botlarını suya çarptığında çıkan o sesi dinleyerek, Sth… köprüsünün altından ilerliyordu. Ellerini cebine sokup telefonunu aradı, nerdeydi?
Lanetin bu mu seni ucube? . Tısladı
Fermuarı açık çantasını suya attı, kitaplarının sayfaları suya temas ettikçe yumuşuyor, yazıları siliniyordu; bir kitap hariç. Lily, 'birşeyden korkuyorum' bakışlarıyla çevresini taradı, korktuğu şey daha çok ‘görülmekti’.
-Nerdeysen çık. Lütfen.
Görülmekten korkan biri için fazla yüksek sesle bağırdığını fark etmemişti. Köprünün altından gözlerini gökyüzüne dikti, Ay'ı, ve onun kudretli ışığını selamladı. Ağzında garip bir gülümseme belirdi. Koştukça, sudan çıkan ses hoşuna gidiyordu. Akarsunun kernarındaki dikenli bitkilere tutunarak çıktı.
-Saati geldi mi? Çıkabilir miyim?
Toprağın altından gelen uğultular, cevap verircesine yükseldi. Ay’ın verdiği o kudret Sth… parkını tamamen aydınlatıyordu.
-Saati geldi. Tamam, geliyorum.
Dalları kırılmış, 300 yaşında, türünü bilmediği bir ağacın dibindeki çukura doğru ilerlerden, arkasından aniden çıkan sesleniş ile durdu:
-Chrysantium. Bu ne sürpriz? Nerdesin sen? Saatlerce seni arıyoruz.
-Telefonu kaybettim.
- Merak ettik. Beni de bu yüzden gönderdi. Kötü bir durum yok, d…
- Evet evet, herşey yolunda. Nyssia ile konuşmam lazım.
- Neden?
-Çünkü konuşmam lazım.
Karanlık diplere uzanan tünele doğru yürüdü, Kurumuş yaprakların arasından yeraltına uzanan büyük tünel… Umrunda bile değildi, sadece söyleyecekti. Uzatmadan, sündürmeden.
--
Siyah saçları, tek gözünü kapatıyor, ve beline kadar uzanıyordu. Lily, karşısında kırmızı bir gülün solmuşunu andıran elbise, yay gibi gerilmiş siyah kaşlar, sert yüz hatları, hafif dıştan bir çene, ve siyah gibi gözüken koyu gözler görüyordu. Kalın ve koyu dudaklarının arasından, tam bir tezat oluşturacak dişleri görüntü; gürültülü bir kahkaha koparmıştı.
- Seni burda, bizimle görmek beni duygulandırdı, Chrysatium. Sanırım bizimle iglilenmeye başladın?
-Sizinle konuşmak istediğim bir konu var, ve bu konudaki görüşlerimi dinlemenizi öneriririm, diğer taraftan, eğer bu konunun üstünde durmayacak olursanız, amacımıza ulaşmakta büyük engeller ile karşılaşacağız.
Nyssia, solgun yüzünün üstüne çizilmiş sert hatlarını belirginleştirdi, kaşlarından bir tanesini kaldırarak ‘dinliyorum’ anlamına gelen bir jest yaptı.
Lily öne atıldı, ve saldırmaya hazırlandı;
-Fazla ileri gidiyorsunuz, nerdeyse ifşa olacağız. Ayrıca yapılan son eylemleri de çok abartı buluyorum sayın… başkan (başkan kelimesi, boğazından çıkamamıştı) Son zamanlardaki vahşetlerden haberim var, ve milyonlarca masum insanın bu yüzden can vermesi adil değil, asıl ölmesi gerekenler onlar değil, Nyssia.
-Ah.. Biraz sakinleşmeni öneririm Chrysantium. Sakinliğini kaybetmemen gerekir. Anlaşılan bu konuda fazla hassassın..
-Hassas mı? Sözünüzü kestiğim için yüce makamınızdan özür diliyorum, ama hassas olduğumu düşündüğünüzü söylediniz, yanılıyor muyum? Bu konuda birşeyler yapmanızı istiyorum Nyssia, sadece istemiyorum, zorunda olduğunuzu hatırlatıyorum. 5 Yaşındaki bir çocuğun hunharca öldürülmesi adil değil, anlıyor musunuz? Biz neye hizmet ediyoruz, ve neden? İstediğimiz şeyler, yaptığımız eylemlere ters düşüyor anlıyor musunuz?
-Bunları, çabalarımızı yıllardır görmezden gelen birinden mi duyuyorum yani? Chrysantium, bu senin işin değil. Gülüşü iğrençti.
-Kimin işi olduğu umrumda değil, anlıyor musunuz?
Yumruklarını sıkmakta olduğu elinin, acıdığını fark etti. Dişlerini sıktı, ve ses tonunu biraz daha indirmeyi başararak, devam etti:
''Önerime kulak verseniz, iyi olur. ''Tütün kokusunu andıran ağır koku, Lily’nin beynini bulandırıoyrdu, bir an önce yeryüzüne geri dönmek için, acele ettiğini fark etti.
Yeraltı karanlığının sarıp sarmaladığı odada, teni daha solgun, gözleri ve dudakları daha koyu gözüküyordu, çirkin gülümsemesinde beyaz dizşlerinin gözükmesiyle oluşan tezat görüntünün Lily'de herhahangi bir etkisi yoktu.
-Bakın. Önerilerime kulak vermek zorundasınız. Anlamıyorsunuz. Bizim amacımız bu de...
Gülüşü saldırgan bir tona geçti ve Lily'e tokatı bastı:
-Senden amacımızı anlamanı, ve bu doğrultuda emek vermeni beklemek aptallıktır Chrysantium. Ve aptallar, gün geçtikçe azalıyor. Bu zihniyetin zamanla köreldiğini kendi gözlerinle göreceksin.
Lily tütün kokusunu içine çekti ve yumruğunu sıktı:
-Siz ne dediğinizin farkında değilsiniz.
-Ah evet (Histerik - Yapmacık arası kahkahası, tütün kokusuna karıştı, yankılandı, Lily'nin kulaklarını tırmaladı.) Asıl sen, kanlarımızın ne uğruna birleştiğinin farkında değilsin. Hedefimizi anlayacak kadar kaybın yok, bunu anlamanı bekleyemem.
Hissettiği tek şey; gözlerinin dolmasını önlemek için tırnaklarını geçirdiği avuç içlerindeki sıcak sıvı ve göz kapaklarının, gözyaşlarını durdurmak için harcadığı çabaydı. Bedeninin kontrolünü bu şekilde, kolay kaybetmekten korkuyordu, sadece saldırma güdüsüyle yanan, nemli gözlerini, Nyssia'ya dikerek:
Kayıbın ne olduğunu biliyorum, özellikle de ; önünde eğilinmesi gerektiğine kendini inandırmış, şuan karşımda oturduğu için, kendini beğenmiş adi bir cadıdan saygıdeğer imparatöreçeye terfi ettiğini zanneden budaladan; sizden, daha iyi biliyorum.
Hiçbir zaman söz sahibi olmadınız, öyle zannetmeye devam edin lütfen..