Prionem Mundum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Prionem Mundum

Büyük yaratılışlar, büyük yıkımlarla başlar.
 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Helena~

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Helena S. Vaner




Mesaj Sayısı : 3
Altın : 5
Kayıt tarihi : 25/11/11
Yaş : 29

Helena~ Empty
MesajKonu: Helena~   Helena~ Icon_minitimeCuma Kas. 25, 2011 6:03 pm



Sanırım bir bahçe olmalı burası ama sıradan bir bahçe olamaz. Olağanüstü güzel ve rahatlatıcı bir bahçe… İnsanın içi huzur doluyor yürürken. İleride bir çardak gibi bir şey var sanırım. Etrafını dünyanın hiçbir tarafında göremeyeceğiniz güzellikte özel çiçekler var ve tatlı kuş cıvıltıları. Gittikçe yaklaşıyorum ve içinde iki kişinin olduğunu görebiliyorum. Yaklaştıkça daha belirginleşiyor her şey. Şu uzun kızıl saçlı kadın tıpkı annem gibi. Hey dur bir saniye o zaten annem. Ama şu arkası dönük adam da kimin nesi ve annemle ne yapıyor orada? Nasıl oldu fark etmedim ama çardağın girişine gelmişim. "Ah tatlım sen mi geldin ?" dedi annem. Sesi kafamdaki düşünceleri dağıttı ama cevap vermedim sadece gülümsemekle yetindim. Ama şu tanımadığım adam hâlâ yüzünü dönmedi. Ne kadar da saygısız! Ne giymiş o öyle be adını unuttuğum antik yunan kıyafeti. Ha toga mı ne işte! Nereden kaçmış acaba bu adam? Anneme bu da kim dercesine bir bakış attım. Annem başta gülümsedi ve sonra gurur ve mutluluk karışımı bir ses tonuyla "Baban" dedi. "Babam mı? " derken adam yani babam yavaşça ayağa kalkıyordu. Ben doğmadan önce uçak kazasında öldü diye bildiğim babam aslında yaşıyor ve bu saçma kıyafeti giyip hiç bilmediğim bir yerde oturmuş sakin ve olabildiğine yavaş bir şekilde ayağa kalkıyor. Aklım hiçbir şekilde almıyor."Babam" ayağa kalmıştı artık şimdi de yavaşça yüzünü çeviriyordu. Lanet olası adam nasıl bu kadar rahat!


"Helena haydi uyan bakalım."diye seslendi annem. Ne şimdi hepsi rüya mıydı? Bari bilinçaltımdaki babamla tanışsaydım. "Ne oldu Helen rüyanın en güzel yerinde mi uyandırdım yoksa?" dedi gülerek. Bu konuyu sana açıp seni üzemem anne bunu yapmaya hakkım yok. "Sayılır aslında " dedim gülerek. Gülersem şüphe çekmem ama soru yağmuruna maruz kalacağım. "Gene hangi yakışıklıyı gördün bakalım?" dedi yorganı üstümden çekmeye çalışırken ve başardı, yataktan kalkmak zorunda kaldım. Banyoya doğru giderken "Gerard anne. Tam numarasını alacakken uyandırdın." dedim hafif kızgın ses tonuyla. "Aman Tanrım ben ne kötü bir anneyim böyle. Ne olur beni affet tatlım! " derken komik af dileme işaretleri yapıyordu. Lanet olsun bu kadının karşısında insan duygularına hâkim olamıyor. Koşarak ona sarılmaya gittim sanırım ağlıyordum. Ama baktığımda annem de ağlıyordu. Anlamıştı aslında neler olduğunu. Benzer rüyalar gördüğümü hatırlıyorum. O dönemde böyleydi sanırım hatırlamıyorum aslında. Puslu gibi hatırladıklarım yarısı var yarısı yok. "Açlıktan ölmemi mi istiyorsunuz? " diye kahvaltıya çağırıyordu cici babam(!). Anlasana be adam sevmiyorum seni! Böyle sevimli olma çabaların iyice sinir ediyor. "On dakikaya geliyoruz canım" diye cevap verdi annem. Aynı zamanda bakışlarıyla beni kontrol altına almaya çalışıyordu.

"Günaydın doktor." dedim. Kevin'i en çok sinir eden şeyler arasında ilk beşte yer alıyor sanırım bu. Sabah sabah tüm neşemi söndürdün dercesine baktı ve önündeki omlete yumuldu. Bu adam her sabah parfümle mi yıkanıyor? “Gene parfümle mi yıkandın sen?” diye sordum. “Evet, canım rahatsız mı oldun yoksa?” dedi küçümseyerek. "Ben çıkıyorum artık, size iyi günler dilerim." dedim sinirli bir şekilde. Anneme sarılırken doktor açmış kollarını sarılmamı bekliyor ona da mecburen sarıldım, yani her sabah tekrarlanan seremoni bu sabahta tekrarlandı.

Durağa doğru koşmaya başlamıştım. Erken gittiğim de geç geliyor, geç gittiğimde de erken gelmiş oluyordu. Alışmıştım artık buna. Otobüse bindiğimde daha önce hiç görmediğim bir yüz dikkatimi çekti. Evet, hiç görmedim. Sanırım yeni gelmiş olmalı. Tek boş yerde onun yanı mecbur oturmak zorundayım. Sessizce günaydın, dedim. Kulağında kulaklık olmasına rağmen beni duydu. Sevimli bir şekilde günaydın, dedi. "Yeni kayıt mısın?" diye sordum. "Geçen hafta taşındık. Annem sürekli iş değiştirir de. " dedi gülerek. Evet, o iğrenç ve aptalca konuşma başlıyor "Senin baban ne iş yapıyor ?" ,"Nasıl öldü" soruları. Küçüklüğümden beri nefret etmiştim tanışmalardan. Doktorun işe yarama zamanı gelmiştir belki. "Bu arada ben Daniel Zhi." dedi senin adın ne bakışıyla birlikte. "Ben de Helena Vaner tanıştığıma memnun oldum." ve sessizliğe gömüldük. O müzik dinlerken ben de kitap okuyordum. İlk kez biriyle tanışmak, onunla konuşmak bu kadar zor olmuştu. Sonunda okula geldik. İyi günler dileyip ayrıldım. Bugün ne kadar da naziğim!
İlk ders Mr. Hook’un dersi. Adam benden nefret ediyor yoksa karnemde en kolay ders olan beden eğitimi neden B gelsin. Hele de her şeyi en iyi yapan benim. Sanırım Kaptan Hook şarkısı yüzünden. Çantamı dolaba koyup kafeteryaya gittim. Kafeteryada Alex’i gördüm. Aman Tanrım yanındakiler de kim onun öyle? Yanlış görüyorumdur umarım. Alex ve Brandon ikizler! Ne yapmaya çalışıyor bu çocuk? Defalarca onu okulun en pis işlerinden kurtardım ama o gidip bütün belaları başımıza açanlarla konuşuyor! Bu sorular aklımı kurcalarken bir yandan düşüp rezil olmayayım diye önüme bakıyordum. Derken bizimkileri gördüm. Masa oturduğumda hepsinin Alex’e baktığını fark ettim. Hepsinde tiksinti dolu surat ifadesi vardı. Dikkati dağıtman gerek Helena.
"Çıkışta sinemaya gidiyorum. Gelecek misiniz ?" İlk cevap veren bahaneci Sue idi. Başkası plan yaptığı zaman mutlaka bir işi çıkar."Çarşambaları keman kursum olduğunu biliyorsun "dedi Sue. Geriye Ryan ve Water kaldı. "Evet, beyler ?" dedim en sevimli halimle. "Üç boyutlu ise gelirim. " dedi Ryan Water'in şartı belli zaten "Mısırlar senden." dedi. "Tamam, çıkışta görüşürüz o zaman." dedim. Soyunma odalarının oraya gittiğim de Alex ile tartışırken gördüm. Bu durumdaki bir çocuğa bunu nasıl yapabilirler? Hiç anlamıyorum ve her zamanki gibi gene olay çıktı. En azından derslere girmedim. Ama iki saat boyunca haftada en az üç kez ziyaret ettiğim okul psikologunu izlemek zorunda kaldım. Ziyaretlerin bir amacı olduğundan değil boş boş oturuyoruz ben müzik falan açıp dans ediyorum. Bazen o da katılıyor.


Sinemaya gideceğimizi anneme mesaj attıktan sonra film seçmek için afişlere baktığımızda sadece bir tane üç boyutlu film vardı. "Buna mı gireceğiz ?" dedi Water bıkkınlıkla. "Gökyüzünün Gizemi'ne üç bilet lütfen." en kibar ses tonuyla."Film on üç yaş ve üzeri kimlik alabilir miyim?" baygın bir sesle... Bilet almakta bir dert oldu artık. Daniel’i gördüğümü zannetmiştim. Mısır ve gözlükleri alıp yerimize geçtik. Film başladı. Hayatımda izlediğim en sıkıcı filmdi. Filmin ortalarına doğru etrafta garip bir yaratık çıktı. "Film sektörü gelişmeye çok gelişmiş. Sanki yanı başındaymış gibi canavarlar."derken canavarın biri üstüme gelmeye başladı. "Çok gerç..." derken Daniel’in sesini duydum. "HELENA ÇABUK KAÇ!” diye bağırıyordu. Ne yapıyor bu diye anlamaya çalışırken aynı canavar gene saldırmaya başladı. Koltukların arasında sürünerek ilerliyordum. Peşimi hala bırakmıyordu. Çıkışa doğru yaklaştığımda canavar beni yakalamıştı. Pençe gibi ellerini sıkmaya başlamıştı. Canım çok yanıyordu. Canavar yok olduğunda yere düşmüştüm. En son hatırladığım kırmızı koltuklar ve Daniel’in yüzüydü.

Uyandığımda odamda olduğumu fark etmem biraz zaman aldı. Etraftaki yüzler yavaş yavaş belirginleşti. Yanımda annemin elimi tuttuğunu hissettim. Kanepede Kevin ve Daniel oturuyordu. Annem uyandığımı fark edince beni öpmekten öldürecekti neredeyse. "Aman Tanrılarım! Daniel onlarda o da neydi ve Water ve Ryan iyi mi ?" Alex anneme baktı. Annem rahatsız olmuştu. "Filmden sahneler olmadığını gayet iyi biliyorum." dedim en sert ses tonuyla ama pek faydası olmadı sesim hala cılızdı. Daniel anneme bakmaya devam etti. Annem kafa salladıktan sonra anlatmaya başladı. "Bak Helena sen özel bir çocuksun. Sen bir "melezsin". Tepkimi kontrol ettikten sonra devam etti. "Baban öldü demişlerdi ya o imkânsız bir şey. Senin baban ölemez. Çünkü o bir Tanrı ."dedi ve tepki vermemi bekledi. "Haa?"diyebilmiştim sadece. "Yunan Tanrıları var ya işte onlardan biri senin baban." dedi. "Senin gibi çocukların eğitildiği bir yer var "Melez Kampı" eğer istersen oraya gidip eğitim alabilirsin." dedi ve sustu. "Peki, sen nesin?" diye sordum. "Ben de bir melezim. Tanrı Apollon’un oğlu Daniel. Ryan ve Water’e gelince filmden sahneler olduğunu zannediyorlar ve senin rahatsızlanıp gittiğini sanıyorlar. Çok da yanlış sayılmaz aslında. Az daha ölüyordun. Benim sayemde hayattasın diyebilirim." Kibriyle uğraşacak halim yoktu. Anneme baktığımda Kevin'in yanında ağlıyordu. Kevin da onu teselli ediyordu. Sanırım ben ne kadar istemesem de onlar bir aile daha doğrusu biz aile olmuşuz. Daniel’in sorusuyla irkildim. "Gelecek misin ?" . Anneme baktım. "İstediğimiz zaman eve dönebilir miyiz ?" diye sordum kısık bir sesle. "Kışları dönebilirsin." diye cevapladı. Sanırım on beş dakika boyunca birbirimize bakıp durduk. Sessizliği bozan annem oldu. "Babanın kim olduğunu öğrenme vakti geldi sanırım." dedi.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Helena~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Prionem Mundum :: Seçim Alanı :: Seviye Belirleme-
Buraya geçin: